newroz

NEWROZ'UN TARİHSEL KÖKENİ:

Newroz’un tarihsel kökenine inildiğinde günümüzden yaklaşık 4350 yıl gerilere dayanan bir geçmişinin olduğu görülmektedir. Bu dönemde Gutilerin tapınaklarda Zagmuk adında bir bayram yaptıkları bilinmektedir. Zagmuk da ‘Yeni gün’ anlamındadır. Zagmuk bayramı törenlerinde ateşler yakılır ve kral halkın arasına girer. Daha sonraki yüzyıllarda Zagmuk geleneğinin Zerdüştlükte de ortaya çıktığı görülür ve bu tören gelenekleri Gutilerden sonra Hurri, Kassit, Mitani, Urartu ve Medler zamanında da korunur. Bugün Newroz mitolojisi olarak bilinen ve özgürlük tutkusuyla bütünleşmiş olan Demirci Kawa efsanesi şöyledir:
demirci kawa

Çok eski zamanlarda, henüz yeryüzünde kimsenin olmadığı dönemlerde Zervan isimli tanrının iki oğlu olur. Biri Hürmüzdür, bereket ve ışık saçandır. Diğeri ise Ehrimandır, kötülük ve kıtlık saçandır. Fırat ve Dicle’nin yaşam bulduğu, AhuraMazda’nın kutsadığı topraklarda Hürmüz iyinin ve uygarlığın geliştiricisi, Ehriman da onun düşmanıdır. Hürmüz yeryüzünde temsilini yapması için Zerdüşt’ü gönderir ve yüreğine sevgi akıtır. Zerdüşt de oğullarını ve kızlarını Hürmüz’e verir Ehriman bu durumu kıskanır ve yıllarca iyilerle savaşır. İyilere, Zerdüşt’ün soyuna Medya coğrafyasında yaşamı zehir eder. Ehriman gökten ateşler yağdırır, fırtınalar koparır. Sonunda içindeki nefreti ve kötülük zehrini zalim Dehak’ın beynine akıtır ve onu bir bela olarak Asur ve Med halkının üzerine salar. Dehak’ın bildiği tek şey kötülük etmektir. Zalim Dehak halkın kanını emerken beynindeki zehir onu ölümcül bir hastalığın pençesine düşürür. Dehak acılar içinde kıvranıyor, hastalığına çare bulamıyordu. Dönemin hekimleri acılarının dinmesi ve yarasının kapanması için yaraya genç ve çocukların beyinlerinin sürülmesini tavsiye ederler. Böylece günlerce süren bir katliam başlar; her gün iki gencin kafası uçurulup beyinleri merhem olarak Dehak’ın yarasına sürülür. Katliam sürerken, sıra Med halkının çocuklarına gelir. Gençler öldükçe Fırat’ın, Dicle’nin, Mezrabotan’ın hali perişan ve içler acısıdır. Halk çaresiz ve güçsüz düşmüştür. Gençler katledilirken sıra bir gün Kawa adında bir demircinin en küçük oğluna gelmiştir. Daha önce de 17 oğlu bu uğurda öldürülen Kawa çaresizdir. 20 Mart’ı –21 Mart’a bağlayan gece sabaha kadar demir ocağının başında sabahlar ve oğlunu zalim Dehak’ın katlinden kurtarmak için çareler düşünür. Ve göğün yedinci katındaki iyiliğin temsilcisi, Ninova’nın yoksul, yüreği sevgi ve umutla dolu olan demircisi Kawa’nın bileğine güç, aklına ışık verir. Ona zalimin pençesinden kurtuluşun yolunu öğretir. 21 Mart sabahı olduğunda Kawa kendi eliyle oğlunu Dehak’ın eline teslim etmek ister ve zulmün ve kötülüğün kalesine girer. Oğlunu zalim Dehak’ın huzuruna çıkarırken örsünü Dehak’ın kafasına indirir. Dehak’ın ölü bedeni Demirci Kawa’nın önüne düşünce kötülüğün alevi Ninova’da söner. Kısa sürede bütün Ninowa ve bölge halkı isyan eder ve ateşler yakarak saraya yürürler. Zulme karşı isyanı başlatan Kawa, demir ocağında çalışırken giydiği yeşil, sarı, kırmızı önlüğünü isyanın bayrağı, ocağındaki ateşi ise özgürlük meşalesi yapar. Ninowa cayır cayır yanarken meşaleler elden ele dolaşır, dağ başlarında ateşler yakılır ve kurtuluş coşkusu günlerce devam eder. Zalim Dehak’tan kurtulan halklar 21 Mart’ı özgürlüğün, kurtuluşun ve halkların bayramı olarak kutlar. Demirci Kawa; başkaldırı kahramanı, Newroz ise; direniş ve başkaldırı günü olarak tarihe geçer. Newroz’un bir bayram olarak kutlanışı ile Demirci Kawa olayı birbirinden ayrı tutulmalıdır. Newroz Gutiler’den bu yana bir bayram olarak kutlanmakta olup 4000 yıldan daha uzun bir tarihe sahiptir. Demirci Kawa’nın zalim Dehak’a karşı kazandığı zafer ise M.Ö.612 tarihlidir. Newroz’u yüzyıllar boyunca kutlayan Kürtler ve öteki Ortadoğu halkları 21 Mart’lar da Kawa’nın zaferiyle farklı bir coşku yaşamışlardır.
Kürt Oldukları İçin Öldürülen Çocuklar
Kürt Oldukları İçin Öldürülen Çocukların Listesi 

Devlet 21 yılda 403 Kürt çoğunu katletti PKK'nin silahlı mücadeleye başlamasının ardından Kürdistan'da yaşanan toplumsal hareketlenmeyle birlikte devletin savunma ve güvenlik politikaları da adeta engizisyonla yönetilen ülkelerdeki uygulamaları hatırlattı. 30 yıllık savaş boyunca Öcalan'a 'Bebek katili' PKK'ye ise 'kanlı terör örgütü' yaftalarını dilden düşürmeyen Türkiye'nin güvenlik güçleri 1988 ile 2009 yılları arasında tam 403 Kürt çocuğunu katletti. Bölgede yaşanan çatışmalı yıllar boyunca başta JİTEM, TİT ve benzeri paravan örgütlenmelerle kontra faaliyetleri yürütülürken, öbür taraftan ise şehir, köy, kasaba, ilçe ve hatta mezralar birer toplu mezarlığa çevrildi. Bu süre içinde savaş kurallarını hiçe sayan güvenlik güçleri 21 yıl içerisinde 403 Kürt çocuğunu silahla vurarak katletti. Buradaki en dikkat çekici nokta ise, bu kadar çocuğun canını alan güvenlik güçlerinin her fırsatta Öcalan'a 'Bebek katili' demesi oldu. Dağlarda yaşanan çatışmalarda hayatını kaybeden PKK'lilerin kentlerde yüz binlerce kişi tarafından defnedilmeleri sırasında çoğu kez kitlenin üzerine ateş eden güvenlik güçleri, evinin çatısında Duran Abdullah Kaya'yı, babasıyla evinin önünde Uğur Kaymaz'ı, Berivan Karayı, çobanlık yapan Ceylan Önkol'u ve tek suçu annesinin kucağında emzik emen 18 aylık Mehmet Uytun'u katletti. 1988 yılında bu çatışmalı savaş yıllarının ilk çocuk kurbanı 13 yaşındaki Ramazan Dağ oldu. 1989 yılında kanlı geleneğini yine Şırnak'ta 10 yaşındaki Mahmut Yaşar ve Fahrettin Ertaş ile sürdüren güvenlik güçlerinin son kurbanı ise Mehmet Uytun oldu. Çeşitli etkinliklerde yada evinin önünde oynarken güvenlik güçlerinin hedefi olan çocuklardan 31'inin isimleri bile kayıtlara geçmezken, kayıtları tutulabilen çocukların yaşları ve öldürülme tarihleri şu şekilde: 


1988 
1. Ramazan Dağ (13 Yaş)1988 1989 
2. 19 Temmuz: Mahmut Yaşar (10), Şırnak 
3. 20 Eylül: Fahrettin Ertaş (10), Şırnak 1990 
4. 20 Mart: Abidin Tuncer (10), Cizre 
5. 1 Nisan: Berivan Kara (1), Uludere 
6. 1 Nisan: Behecan Kara (9), Uludere 
7. 31 Mayıs: Canan Özen (8), Derik 
8. 10 Haziran: Rahime Kayran (10), Basa 
9. 10 Haziran: Meryem Kayran (10), Basa 
10. 10 Haziran: Taibet Öner (3), Basa 
11. 10 Haziran: Vasfiye Öner (10), Basa 
12. 10 Haziran: Sait Kahraman (4). Basa 
13. 10 Haziran: Hayrettin Öner (5), Basa 
14. 10 Haziran: Fatma Kayran (15), Basa 
15. 10 Haziran: Mehmet Kayran (5), Basa 
16. 10 Haziran: Hüseyin Kayran (3), Basa 
17. 10 Haziran: Haniye Özdemir (10,) Basa 
18. 10 Haziran: Takviye Öner (15), Basa 
19. 10 Haziran: Ömer Bestaş (16), Basa 
20. 14 Haziran: Cevdet Güler (14), Hakkâri 
21. 14 Haziran: Fehime Güler (9), Hakkâri 
22. 6 Ağustos: Faruk Aktuğ (13), Silopi 
23. 30 Ekim: Ş. Pınar (11) 
24. 12 Aralık: Hadi Dalan (11), Lice 1991 
25. Newroz Şahinan (12), 10 Şubat 1991 Şırnak İli Cizre 
26. Azad Tan (10), 2 Temmuz 1991 Batman 
27. Recai Demirkıran (11), 19 Kasım 1991 Bitlis İli Hizan İlçesi 
28. 28 Şubat: Salih Talayhan (17), Şırnak 
29. 4 Mayıs: Murat Ardıç (13), Bingöl 
30. 8 Haziran: Emine Latifeci (11), Hazro 
31. 25 Haziran: Rinde Latifeci (13), Hazro 
32. 10 Temmuz: Behzat Özkan (14), Diyarbakır 
33. 12 Ağustos: Ferzan Ceylan (12), Dargeçit 
34. 12 Ağustos: Abdullah Ceylan (12), Dargeçit 
35. 6 Eylül: Ömür Eriş (11), Kurtalan 
36. 20 Ekim: Nezahat Kızıl (6), Siirt 
37. 20 Kasım: İsmet Mirzaoğlu (15), Ahlât 
38. 24 Aralık: Veysi Aktaş (13), Lice 1992 
39. Medeni tunç (17) 1992 
40. Davut sayvural (15)1992 
41. 6 Ocak: Emine Turan, Nusaybin 
42. 14 Şubat: Abdülselam Özbey (15), Mardin 
43. 15 Mart: Mehmet Evren (12), Cizre 
44. 18 Mart: Vesile Say (9), Dargeçit 
45. 18 Mart: Bedia Say (15), Dargeçit 
46. 18 Mart: Yasin Say (17), Dargeçit 
47. 18 Mart: Sami Say (10), Dargeçit 
48. 19 Mart: Hıdır Acet, Nusaybin 
49. 21 Mart: Hüseyin Altan (14), Cizre 
50. 21 Mart: İsmet Arvas (16), Van 
51. 21 Mart: Çetin Bayram (16), Van 
52. 21 Mart: Davut Soyvural (15), Gercüş 
53. 21 Mart: Mehmet Emin Acar (10), Şırnak 
54. 21 Mart: Nebat Kakuç (17), Şırnak 
55. 21 Mart: Bülent Zeyrek (16), Şırnak 
56. 21 Mart: Emin Tetik (15), Şırnak 
57. 21 Mart: Mehdi Günen (9), Şırnak 
58. 21 Mart: Halil Bebek (2), Nusaybin 
59. 21 Mart: Ahmet Kaya (1), Nusaybin 
60. 21 Mart: Fatma Kaçmaz (4), Yüksekova 
61. 22 Mart: Hatice Acar (5), Şırnak 
62. 22 Mart: Kadriye Kakın (17), Şırnak 
63. 22 Mart: Mehmet Nezir (13), Şırnak 
64. 24 Mart: Bahri Çınar (12), Ömerli 
65. 25 Mart: Nihat Celasun (14), Cizre 
66. 25 Mart: Fatma Kaçmaz (14), Yüksekova 
67. 25 Mart: Medeni Tunç (14), Siirt 
68. 27 Mart: Süleyman Ayal (14), Urfa 
69. 29 Mart: Bişeng Anık (16), Şırnak 
70. 29 Mart: Mehmet Ekinci (7), Mazıdağı 
71. 29 Mart: Şeyhmus Aktürk (16), Dargeçit 
72. 11 Nisan: Yasin Çetin (16), Mevzitepe 
73. 11 Nisan: Hasan Ayar (11), Mevzitepe 
74. 17 Nisan: Cazım Kortak (17), Savur 
75. 18 Nisan: Metin Kıratlı (10), Yüksekova 
76. 21 Nisan: Yusuf Bodur (1), Midyat 
77. 21 Nisan: Abdurrahman Yeşilmen (12), Midyat 
78. 21 Nisan: Hamza Bulut (8), Midyat 
79. 4 Mayıs: Bişar Bilen (10), Uludere 
80. 4 Mayıs: Hanım Tunç (12), Uludere 
81. 9 Mayıs: Sıraç Nergis (17), Nusaybin 
82. 9 Mayıs: Selim Ata (17), Nusaybin 
83. 9 Mayıs: Sait Sağlam (17), Nusaybin 
84. 3 Haziran: Mehmet Naif Çevik (9), Nusaybin 
85. 10 Haziran: Mahmut Güreş (12), Tatvan 
86. 12 Haziran: Emir Eyvani (7), Muş 
87. 22 Haziran: Gülbahar Tunç (8), Gercüş 
88. 22 Haziran: Behçet Tunç (17), Gercüş 
89. 22 Haziran: Abdurrahman Gök (14), Gercüş 
90. 22 Haziran: Şükrü Gök (10), Gercüş 
91. 22 Haziran: Sultan Gök (12), Gercüş 
92. 22 Haziran: Emrullah Gök (4), Gercüş 
93. 22 Haziran: Haşim Gök (3), Gercüş 
94. 22 Haziran: Yeni doğmuş bir bebek, Gercüş 
95. 27 Haziran: Yılmaz Tatar (12), Şırnak 
96. Haziran: Abdülcelil Toy (14), Siirt 
97. Haziran: Sadık Turlu (15), Siirt 
98. 11 Temmuz: Gülistan Evin (6), Şemdinli 
99. 11 Temmuz: Rehan Evin (8), Şemdinli 
100. 22 Temmuz: Abdurrahman Akbalık (17), Nusaybin 
101. 25 Temmuz: Kadir Balık (13), Dicle 
102. 28 Temmuz: Nurcan Özatak (2), Hakkâri 
103. Temmuz: Zuhal Avcı (9), Kulp 
104. Temmuz: Çiğdem Esmer (10), Kulp 
105. 6 Ağustos: Hüseyin Bayılmaz (10), Nusaybin 
106. 10 Ağustos: Mehmet Erbek (12), Mardin 
107. 22 Ağustos: Zeliha Nasanlı (10), Siverek 
108. 23 Ağustos: Murat Dağkeser (10), Siverek 
109. 23 Ağustos: Orhan Dağkeser (4), Siverek 
110. 23-24 Ağustos: İbrahim Artunç (7), Şırnak 
111. 23-24 Ağustos: Remziye Artunç (10), Şırnak 
112. 23-24 Ağustos: Güler Sökmen (3), Şırnak 
113. 23-24 Ağustos: Veysi Sökmen (6), Şırnak 
114. 23-24 Ağustos: Sema Sökmen (9), Şırnak 
115. 23-24 Ağustos: Gülüm Güngen (6), Şırnak 
116. 23-24 Ağustos: Medine Güngen (14),Şırnak 
117. 5 Eylül: Fuat Keskin (14), Doğubeyazıt 
118. 7 Eylül: Mesut Dündar (15), Cizre 
119. 10 Eylül: Cumali Çetrez (9), Hamur 
120. 10 Eylül: Şefika Çetrez (7), Hamur 
121. 18 Eylül: Ahmet Alan (10), Solhan 
122. 1 Ekim: Hüseyin Esrai (16), Kars 
123. 3 Ekim: Aziz Bal (17), Dargeçit 
124. 24 Ekim: Zeyni Dağ (17), Nusaybin 
125. 1 Kasım: Devrim Eleftoz (1), Silvan 
126. 5 Kasım: Şurzan Demirkapı (16), Kovancılar 
127. 6 Kasım: Milet Samur (14), Şemdinli 
128. 6 Kasım: Gülsüme Samur (4), Şemdinli 
129. 6 Kasım: Reber Samur (1), Şemdinli 
130. 7 Kasım: Şivan Çığırga (3), Cizre 
131. 7 Kasım: Nadire Çığırga (10), Cizre 
132. 7 Kasım: Sinem Çığırga (13), Cizre 
133. 7 Kasım: Fatma Çığırga (9), Cizre 
134. 7 Kasım: Bahar Çığırga (7), Cizre 
135. 22 Kasım: Coşkun Benzer (12), Kilis 
136. 6 Aralık: Melek Bora (10), Dargeçit 
137. 17 Aralık: Veysi Başar (8), Diyarbakır 
138. 17 Aralık: Fatma Can (17), Diyarbakır 
139. 24 Aralık: Nafi Kalemli (14), Viranşehir 
140. Aralık: Hüseyin Ensari (16), Kars 
141. Aralık: Mehmet Yusufi (15), Başkale 
142. Aralık: Kasım Oval (14), Yüksekova 1993 
143. 11 Ocak: Gülistan İşiyok (12), Kulp 
144. 12 Ocak: Nezir Ergün (8), Cizre 
145. 12 Ocak: Hacer Ergün (6), Cizre 
146. 12 Ocak: Hıdır Ergün (17), Cizre 
147. 31 Ocak: Naze Ekici (12), Şırnak 
148. 31 Ocak: Şemsi Ekici (4), Şırnak 
149. 31 Ocak: Hamza Ekici (6), Şırnak 
150. 17 Şubat: Esra Saçaklı (8), Silvan 
151. 20 Şubat: Abide Ekin (3), Basa 
152. 7 Mayıs: Gürgiz Bayındır (5), İdil 
153. 23 Mayıs: Naim Aslan, Yüksekova 
154. 25 Mayıs: Semra Bayram, Silvan 
155. 18 Haziran: İrfan Fidan (17), Savur 
156. 7 Temmuz: Mahmut Aydemir, Silopi 
157. 7 Temmuz: Fadile Aydemir (6), Silopi 
158. 7 Temmuz: Ayşe Yıldız, Silopi 
159. 11 Temmuz: Dinçer Levent (16), Hamur 
160. 11 Temmuz: Feride Levent (15), Hamur 
161. 13 Temmuz: Canan Çiftçi, Diyadin 
162. 13 Temmuz: Dilşah Çiftçi, Diyadin 
163. 13 Temmuz: Ender Çiftçi, Diyadin 
164. 13 Temmuz: Ruken Çiftçi (6), Diyadin 
165. 20 Temmuz: Azad Sabırlı (7), Bahçesaray 
166. 20 Temmuz: Yunus Sabırlı (2), Bahçesaray 
167. 20 Temmuz: Bahar Turan (3), Bahçesaray 
168. 20 Temmuz: Sevil Ağaç (7), Bahçesaray 
169. 20 Temmuz: Suzan Turan (10), Bahçesaray 
170. 20 Temmuz: Yıldız Güzel (13), Bahçesaray 
171. 20 Temmuz: Nezahat Elmalı (12), Bahçesaray 
172. 20 Temmuz: Eylem Elmalı (4), Bahçesaray 
173. 20 Temmuz: Azime Elmalı (14), Bahçesaray 
174. 20 Temmuz: Muhammet Yaşar (8), Bahçesaray 
175. 20 Temmuz: Hanım Yaşar (4), Bahçesaray 
176. 20 Temmuz: Hürriyet Sevgili (12), Bahçesaray 
177. 24 Temmuz: C. M. (12), Silvan 
178. 30 Temmuz: Elif Rani (7), Pazarcık 
179. 30 Temmuz: Gözde Rani (4), Pazarcık 
180. 14 Ağustos: Selvi Çağdavul (16), Digor 
181. 14 Ağustos: Yeter Keremciler (14), Digor 
182. 14 Ağustos: Zarife Boylu (16), Digor 
183. 14 Ağustos: Necla Geçener (14), Digor 
184. Ağustos: Seyhan Doğan (12), Dargeçit 
185. 11 Eylül: Seyithan Balçık, Cizre 
186. 11 Eylül: Mesut Balçık, Cizre 
187. 13 Eylül: Yusuf Bozkurt (14), Şırnak 
188. 13 Eylül: Halit Akıl (12), Şırnak 
189. 21 Eylül: Ahmet Arcagök (11), Diyarbakır 
190. 28 Eylül: İdris Ülüş (12), Yüksekova 
191. 30 Eylül: Sercan Ülüş (7), Yüksekova 
192. 2 Ekim: Şakir Öğüt (7) Altınova/Muş 
193. 2 Ekim: Cihan Öğüt (4) Altınova/Muş 
194. 2 Ekim: M. Şirin Öğüt (1) Altınova/Muş 
195. 2 Ekim: Aycan Öğüt (6) Altınova/Muş 
196. 2 Ekim: Çınar Öğüt (3) Altınova/Muş 
197. 9 Ekim: Zana Zoğurlu (16), Lice 
198. 9 Ekim: Lokman Zoğurlu (17), Lice 
199. 10 Ekim: Yalçın Yaşa (13) Diyarbakır 
200. 22 Ekim: Dilbirin Canpolat (3,5), Lice 
201. 22 Ekim: Suna Canpolat (2), Lice 
202. 22 Ekim: Hüseyin Canpolat (15),Lice 
203. 17 Aralık: Halil Leco (13), Ovacık 
204. Aralık: Mahmut Erol (15), Dargeçit 
205. Abide ekinci 1993(3yaşında) 
206. Ali yıldırım 1993(3yaşında) 
207. Galip akıl 1993(13yaşında) 
208. Yusuf akıl 1993(13 yaşında) 
209. Gülten çağdavul 1993 (8 yaş) 
210. Selvi çağdavul 1993 (14 yaş) 
211. Yeter kerenciler 1993 (13 yaş) 
212. Necla geçener 1993 (14 yaş) 
213. Zarife boylu 1993 (15) 
214. Erdal buğan 1993 (17 yaş) 
215. Hüseyin canpolat(15yaş)1993 
216. Suna canpolat(2yaş)1993 
217. Dilbirin canpolat (3.5 aylık)1993 1994 
218. Huri benge 1994(3yaşında) 
219. Fatma bengi 1994(3yaşında) 
220. Liluz bengi 1994 (3 yaşında) 
221. Asiye erdin 1994(1 yaşında) 
222. Abdullah kamçı(12 yaş) 1994 
223. Mehmet üste (12 yaş) 1994 
224. 3 Ocak: B. A. (12), Hani 
225. 5 Ocak: Keko Gül (12), Adana 
226. 6 Ocak: Ali Katmış (1), Cizre 
227. 7 Ocak: A. Halim Rüzgâr (12), Batman 
228. 10 Ocak: Muhammet Bilgiç (5), Cizre 
229. 10 Ocak: Ahmet Bilgiç (6), Cizre 
230. 14 Ocak: Azad Önen (16), Diyarbakır 
231. 18 Ocak: Süleyman Gün (15), Diyarbakır 
232. 25 Ocak: Ahmet Efe (8), Diyarbakır 
233. 13 Şubat: İbrahim Şeflik (5), Silopi 
234. 16 Şubat: Hakan Yalçın (14), Diyarbakır 
235. 23 Şubat: Bilavşan Asper (17), Tatvan 
236. 26 Şubat: Sevgi Asma (7), Kurtalan 
237. 26 Şubat: Sohbet Öngün (3), Sason 
238. 26 Şubat: Hanifi Yıldız (13), Sason 
239. 26 Şubat: Hüseyin Tekin (16), Sason 
240. 1 Mart: R. A. (3), Kızıltepe 
241. 19 Mart: Ferman Cingöz (16), Lice 
242. 27 Mart: Mirza Yıldırım (3), Şırnak 
243. 27 Mart: Mehmet Yıldırım (15), Şırnak 
244. 27 Mart: Abdülkerim Yıldırım (2), Şırnak 
245. 27 Mart: İrfan Yıldırım (5), Şırnak 
246. 27 Mart: Xunaf Yıldırım (3), Şırnak 
247. 27 Mart: Çiçek Benzer (2), Şırnak 
248. 27 Mart: Ali Benzer (7), Şırnak 
249. 27 Mart: Ayşe Benzer (1), Şırnak 
250. 27 Mart: Ömer Benzer (12), Şırnak 
251. 27 Mart: Abdurrahman Benzer (4), Şırnak 
252. 10 Nisan: İlhami Menteş (12), Lice 
253. 10 Nisan: Raif Menteş (13), Lice 
254. 27 Nisan: Keziban Kalkan (15), Genç 
255. 28 Mayıs: Tuncer Güler (11), Ağrı 
256. 30 Mayıs: Şerif Ekin (13), Basa 
257. 2 Haziran: Ahmet Kaya (13), Yüksekova 
258. 2 Haziran: Hasan Demir (14), Yüksekova 
259. 5 Haziran: Didar Elmas (7), Ovacık 
260. 8 Haziran: Barzan... (2), Silvan 
261. 25 Haziran: Hüsnü Turan (10), Nusaybin 
262. 25 Haziran: Eylem Tur (13), Nusaybin 
263. 25 Haziran: Süleyman Erik (9), Nusaybin 
264. 25 Haziran: Emrullah Zeybek (10), Bitlis 
265. 25 Haziran: Hikmet Argün (13), Bitlis 
266. 27 Haziran: Xanime Sincar (17), Ömerli 
267. 28 Haziran: Hayri Yüksel (15), Ömerli 
268. 4 Temmuz: Atilla Kılıç (14), Kozluk 
269. 8 Temmuz: Nurullah Solhan (16), Kızıltepe 
270. 8 Temmuz: Emrullah Solhan (14), Kızıltepe 
271. 8 Temmuz: Selma Solhan (7), Kızıltepe 
272. 1 Temmuz: A. Menaf Tunç (14), Siirt 
273. 16 Temmuz: Kenan Dartan (12), Kozluk 
274. 31 Temmuz: Gültekin Acet (10), Bismil 
275. 5 Ağustos: Abdullah Kamçı (16), Yüksekova 
276. 12 Ağustos: Netice Coşkun (14), Kulp 
277. 15 Ağustos: Çelebi Özgüç (15), Savur 
278. 15 Ağustos: İshak Özgüç (13), Savur 
279. 22 Ağustos: Savaş Ateş (11), Dicle 
280. 22 Ağustos: Halit Güneş (13), Dicle 
281. 22 Ağustos: Bayram Güneş (13), Dicle 
282. 22 Ağustos: Vedat Balta (12), Dicle 
283. 22 Ağustos: İbrahim Balta (13), Dicle 
284. 22 Ağustos: İsa Can (15), Dicle 
285. 13 Eylül: Sadettin Doğan (10), Lice 
286. 15 Eylül: Sedat Öner (7), Eruh 
287. 15 Eylül: Mehmet Sercan (9), Eruh 
288. 15 Eylül: Cemşit Adıgüzel (13), Eruh 
289. 20 Eylül: Şükran Yıldız (11), Çukurca 
290. 25 Eylül: Dilek Serin (3), Dersim 
291. 25 Eylül: Yeter Işık (16), Dersim 
292. 25 Eylül: Recep Tartar (8), Genç 
293. 25 Eylül: Kürdiye Savaş (8), Genç 
294. 25 Eylül: Emrah Tartar (8), Genç 
295. 25 Eylül: Faruk Savaş (11), Genç 
296. 2 Ekim: Filiz Kayış, Ceylanpınar 
297. 3 Ekim: İlyas Yiğit (6), Çat 
298. 3 Ekim: Adil Boztaş (10), Kağızman 
299. 9 Ekim: Nurşan Bulut (13), Palu 
300. 10 Ekim: Mehmet Üste (12), Pazarcık 
301. 31 Ekim: Fikri Yılmaz (15), Yüksekova 
302. 18 Kasım: Cüneyt Tarhan (11), Tatvan 
303. 1 Aralık: Yunus Turgut (13), Silopi 
304. Aralık: Hasip Kaya (9), Doğubayazıt 
305. Aralık: Yılmaz Kaya (10), Doğubayazıt 1995 
306. Z.aslan (16 yaş) 1995 
307. Ercan demirtaş (6 yaş) 1995 
308. Bahar demirtaş (11 yaş) 1995 
309. Nisan: Erol Öztunç (2), Uludere 
310. 17 Mayıs: Ahmet Bulut (10), Ömerli 
311. 17 Mayıs: Rahim Kumru (10), Ömerli 
312. 25 Mayıs: Dinar Aras (12), Iğdır 1995 
313. 25 Mayıs: Cüneyt Aras (6), Iğdır 
314. 25 Mayıs: Ergün Aras (3), Iğdır 
315. 25 Mayıs: Ferdi Aras (2), Iğdır 1996 
316. 2 Mayıs: Hazal Sevim (17), Baykan 
317. 8 Ağustos: Dilan Bayram (2), Adana 
318. 8 Ağustos: Berivan Bayram (4), Adana 
319. 13 Kasım: Hatice Bozaslan (17), Derik 
320. 2 Aralık: Oktan Çaçan (14), Diyarbakır 
321. 11 Aralık: Mehmet Banan (15), Midyat 1997 
322. 6 Mart: Musa Adsız (12), Akçakale 
323. 23 Nisan: M. Şerif Öztürk (11), Kızıltepe 
324. 25 Nisan: Muhammet Kulçur (12), Dumlu/ Erzurum 
325. 25 Nisan: Gökhan Kulçur (10), Dumlu/ Erzurum 
326. 8 Mayıs: Fedai Öğürce (4), Pasinler 
327. 10 Kasım: M. Özdemir (17), Ceylanpınar 
328. 11 Kasım: Bilal Alanca (5), Nusaybin 1998 
329. Fırat Kıvanç (12 yaş ) 1998 
330. İsmail Berrak 14 yaş 1998 
331. 15 Mart: Engin Ceylan (14), Lice 1999 
332. 14 Mart: Tugay Ergin (10), Hani 
333. 17 Nisan: Yılmaz Elüstü (17), Genç 
334. 15 Mayıs: Kenan Oğuz, Erzurum 
335. 15 Mayıs: Deniz Oğuz, Erzurum 
336. 15 Mayıs: Cansu Oğuz, Erzurum 
337. 20 Haziran: Mehmet Algan (11), İdi 
338. 1 Ağustos: Fırat Çiçek (9), Elazığ 
339. 1 Ağustos: Onur Şahin (11), Elazığ 
340. 1 Ağustos: Sedat Karakoç (14), Elazığ, 
341. 17 Ağustos: Şaban Çadıroğlu (15), Van 
342. 25 Eylül: İnan Cila (11), Ovacık 2000 
343. Serdar Günerci (17), Diyarbakır 
344. Welat Şedal (10), Yüksekova 
345. İsmail Şedal (8), Yüksekova 2001 
346. Pınar Turan -2001 (6 Yaş) 2004 
347. Kasım: Uğur Kaymaz (12), Mardin 2006 
348. Zilan Demir (8 Yaş) 2006 
349. Şilan Demir (6 Aylık) 2006 
350. Mizgin Demir (12yaş)2006 
351. Evin Dilan Demir (10yaş)2006 
352. Nazar Çetinkaya( 2yaş) 2006 
353. Nazlı Çetinkaya (4yaş) 2006 
354. Abdullah Çetinkaya (9 Aylık) 2006 
355. Hasan Marangoz (14yaş) 2006 
356. Mahsum Mızrak (17yaş) 2006 
357. 29 Mart: Abdullah Duran (9), Diyarbakır 
358. 30 Mart: Enes Ata (8), Diyarbakır 
359. 30 Mart: İsmail Erkek (8), Diyarbakır 
360. Mart: Fatih Tekin (3), Batman 
361. Mart: Ahmet Araç (17), Mardin 
362. 3 Nisan: Mahsum Mızrak (17), Diyarbakır 
363. 3 Nisan: Emrah Fidan (17), Diyarbakır 
364. 5 Eylül: Mizgin Özbek (10), Batman 2008 
365. 15 Şubat: Yahya Menekşe (17), Şırnak 2009 
366. 23 Nisan: Abdülsamet Erip (14), Hakkâri 
367. 25 Nisan: Maziye Aslan (8), Van 
368. 5 Ağustos: Hakan Uluç (10), Siirt 
369. 9 Ağustos Caziye Ölmez (16), Şırnak 
370. 28 Eylül 2009 Ceylan Önkol 12 Yaş Lice D.Bakır 
371. 07 Ekim 2009 İbrahim Atabay (17) - Van -Çaldıran 
372. 19 Ekim 2009 Mehmet Uytun 1,5 yaş Cizre 2010... 
373. 4 Haziran 2010 Diren Basan 10 yaş- Şırnak 
374. 23 Temmuz 2010 Canan Saldık 16 yaş Van 
375. 10 Eylül 2010 Enver Turan 13 yaşında Hakkari/Yüksekova 
376. 05 Ekim 2010 Ahmet Emre 12 yaşında Şırnak 
377. 10 ekim 2010 Umut Furkan Akçil 7 yaşında Silopi 
Kürt Tarihi ve Uygarlığı ile ilgili 100'e yakın e-book(PDF ve Word) kitabı bilgisayarınıza indirebilir ve okuyabilirsiniz. Herkesin kitaplığında bulunması gereken kitaplar olup arşiv olarak bilgisayarınıza kaydedebilirsiniz. 

kurd tarihi kaynakları



1. Ali Kaya - Dersim Tarihi 
2. Ali Koyun - Kürt Solu Tartışıyor 
3. Amed Tigris - Coğrafya Kurdistanê 
4. Amed Tigris - Dîroka Kurd û Kurdistanê 
5. Bernard Lewise - Ortadoğu 
6. Cemşid Bender - Kürt Tarihi ve Uygarlığı 
7. Cemşid Bender - Kürt Uygarlığında Alevilik 
8. Celilê Celil - Kürt Siyaset Tarihi 
9. Celilê Celil - Şeyh Ubeydulluh Nehrî Ayaklanması 
10. David McDowall - Modern Kürt Tarihi 
11. Dr Fritz - Kürtlerin Tarihi 
12. Ethem Xemgîn - İslamiyete Kadar KÜRDİSTAN TARİHΠ
13. Ehmedê Xanî - Mem û Zîn 
14. Ekrem Cemil - Paşa Kürdistan Kısa Tarihi 
15. Emir Hasanpur - Kürt diliyle ilgili Devlet Politikaları 16. Eşref Günaydın - Yahudi Kürtler 
17. Ethem Xemgîn - Aleviliğin Temelindeki Mazda İnancı ve Zerdüşt 
18. Ethem Xemgîn - Kürdistanda Mitoloji ve Dini İnançlar 
19. EWC Noel - Kürdistan 1919 
20. Faik Bulut - Kürt dilinin Tarihçesi 
21. Gürdal Aksoy – Dersim Alevi Kürt Mitolojisi 
22. Hasan Cemal - Kürtler 
23. Hasan Ünlü - Kürt Önder ve Aydınlarının Biyografileri 
24. Hıdır Göktaş - Kürtler(Isyan Tenkil) 
25. Hıdır Göktaş - Kürtler Kürtler II Mehabattan 12 Eylüle 
26. İhsan Nuri Paşa - Kürtlerin Kökeni 
27. Ihsan Nuri Paşa - Ağrı Daği İsyanı 
28. İsmail Beşikçi - Tunceli Kanunu 1935 ve Dersim Jenosidi 
29. İsmail Beşikçi - Kürtlerin Mecburi İskânı 
30. İsmail Beşikçi - PKK Üzerine Düşünceler 
31. İsmail Beşikçi - Bilim - Resmi İdeoloji Devlet - Demokrasi 
32. İsmail Beşikçi - Cumhuriyet Halk Fırkası Programı (1931) ve Kurt Sorunu 
33. İsmail Beşikçi - Devletlerarası Sömürge Kürdistan 
34. İsmail Beşikçi - Doğu Anadolu'nun Düzeni 
35. İsmail Beşikçi - Orgeneral Muğlalı Olayı - Otuzüç Kurşun 
36. İsmail Beşikçi - Kürt Aydını üzerine düşünceler 
37. İsmet Siverekli - Kürt İsrail İlişkileri 
38. J. Kurdo - Kürt Kültürünün Kaynaklar 
39. Jeremy Black - Mezopotamya tanrıları Sözlüğü 
40. John S. Guest - Yezidilerin Tarihi 
41. Kaniyek Ji Mezopotamyayê N I S Ê B î N 
42. Kazım Karabekir - Kürt Meselesi 
43. Kemal Kirişçi - Kürt Sorunu Kökeni ve Gelişimi 
44. Kemalettin Köroğlu - Eski Mezopotamya Tarihi 
45. Minorsky - Kürtler 
46. Kürtlere ilişkin batı seyahatname biblografyası 
47. Mehmet Altan - Kürtler şeytan soyundan mı? 
48. M. Sönmez - Doğu Anadolulun Hikâyesi 
49. M. Emin Zeki - Kürdistan tarihi 
50. Mayevsriy V.T. - Kürt Ermeni İlişkileri 
51. Mehmet Bayrak - Alevilik ve Kürtler 
52. Mehmet Uzun - Destpêka Edebîyata Kurdî 
53. Mehrdad R İzady - Bir El Kitabı KÜRTLER 
54. Mella Mahmudê Beyazıdi - Kürtlerin örf ve Adetleri 
55. Muhsin Kızılkaya - Dünden Yarına KÜRTLER 
56. MUSA - 1925 KÜRT AYAKLANMASI 
57. Musa Anter - Vakayiname 
58. Mustafa Barok - Gotinên Pêşiyên kurda 
59. Mustafa Gazî - Baweriyên batil ên Kurdan 
60. Naci Kutlay - 21 YYa Girerken KÜRTLER 
61. Naci Kutlay - İttihat Terakki ve Kürtler 
62. Naci Kutlay - Kürt türkülerinde sevda 
63. Nergiza Tori - Kürtlede Sanat 
64. Oktay Belli - Anzaf Kaleleri ve Urartu Tanrıları 
65. Prens Süreyya - Bedirhan Kürt Davası ve Hoybun 
66. Qanatê Kurdo - Tarîxa Edebiyata Kurdî 
67. Roger Lescot - Memê Alan 
68. Rohat Alakom - Kürdoloji Eğitiminin 200 yıllık geçmişi 
69. Rohat Alakom - Unutulmuşluğun Bir Öyküsü Saidi Kürdi 
70. Rohat Alakom - Yaşar Kemalin Yapıtlarında Kürtler 
71. Rohat Alakom - Ziya Gökalp'ın Büyük Çilesi Kürtler 
72. S. Ahmet Arsavi - Doğu Anadolu Gerçeği 
73. Selim Çürükkaya - Demirci Kawa ve Çağdaş Kawa Destanı 
74. Seyfi Cengiz - Dersim ve Zaza Tarihi 
75. Sîda - Fablên Kurdî 
76. Sîda - Ji Zargotina Kurdî 
77. Siraç Bilgin - Barzanî 
78. Stig Wikander - Berhevoka Kurdî 
79. Suha Bulut - Demirci Kawa’ya Işık 
80. Şerefname - Kürt Tarihi 
81. Tori - Kürtlede Sanat 
82. Tori - Yezidilik ve Yezidiler 
83. Ülke İçinde Göç Ettirilen İnsanlar 
84. Van Sempozyumu 
85. W.A Wilgram - İnsanlığın Beşiği Kürdistan’da Yaşam 
86. XWEDA'yên Mezopotamya yê 
87. Zeynel -Adıyaman 
88. Ziya Gökalp - Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler 
89. Zuhdî El Dahoodî – Kürtler 
90. Tarık Ziya Ekinci – Kürt Siyasal Hareketinin Sınıfsal Kökenleri 
91. Ayşe Hür – Osmanlı’dan Günümüze Kürtler ve Devlet 

indirme linki 

http://turbobit.net/ch33q4oih0zs.html 
Pkk ve Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan


KÜRT İSYANLARI. 

Mîr Mihemedê Kor, 1832'de başkaldırdı. Osmanlı onu bastıramayınca İstanbul'a davet etti. Topkapı Sarayı'nda onuruna yemekler verildi. Taltif edilerek Kürdistan'a geri gönderildi. Kürdistan'a dönüş yolunda Trabzon dolaylarında maiyetindekilerle birlikte pusuya düşürüldü ve öldürülerek cesedi köpeklere yedirildi. 

Müküs Emirî Xan Mehmûd, 1838 ve 1842'de iki kez başkaldırdı. İlk başkaldırısında İstanbul'a götürüldü. Sultanla karşılaştı ve ona sultanın da normal bir insan olduğunu, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olmadığını söyledi. Bedirxan Bey'in akıl hocasıydı. Kürtler arasında bütün emirlikleri içine alan Peymana Pîroz'u (Kutsal Antlaşma) gerçekleştirdi. İsyan bastırıldıktan sonra Bulgaristan'ın Tuna Nehri kıyısındaki Ruscuk şehrine sürgüne gönderildi. Karısı ve çocuklarıyla birlikte kürek mahkumu yapılarak işkenceyle öldürüldü. Cesedinden burun ve elleri koparılarak dönemin yöneticilerine gösterilmek üzere İstanbul'a gönderildi. 

Botan Emirî Bedirxan Bey, 1842-43'te başkaldırdı. Hedefi Kürdistan topraklarında adaletli bir devlet kurmaktı. Üç koldan gelen ordulara uzun süre direndi. Halkına dokunulmaması şartıyla Osmanlılara teslim oldu. Beraberindeki 3000'den fazla Kürt ile birlikte Girit'e sürüldü, Şam'a gömüldü. Ailesi dünyaya dağıldı. 

Yezdan Şêr, Bedirxan Bey'in halefiydi. 1854'te Bitlis'te Osmanlı'ya karşı başkaldırdı. İki yıl boyunca orduları yenilmedi. Fakat savaş meydanlarında kazandığı zaferleri masada kaybetti. Musul'daki İngiliz konsolosunun güvencesiyle ve vaatleriyle tuzağa düşürülerek İstanbul'a gönderildi ve orada tutuklandı. Lidersiz kalan ayaklanma kısa sürede dağıldı. Yezdan Şer ise aç bırakılarak öldürüldü ve bilinmeyen bir yere gömüldü. 


Şeyh Ubeydullahê NehrîŞeyh Ubeydullahê Nehrî şüphesiz Kürdistan tarihinin en karizmatik lideriydi. Daha sonra Kürt Teali Cemiyeti'ni kuracak olan oğlu Seyit Abdülkadir ile birlikte 1880'de millî bir Kürdistan ideasıyla başkaldırdı. Gönül erlerinden oluşmuş ordularıyla Hakkari'den Tebriz'e, Erzurum'dan Urfa'ya birçok mıntıkayı Osmanlı ve Kacarlar hakimiyetindeki İran'dan geri aldı. Osmanlı, İngiliz ve İran ittifakıyla yenilgiye uğratıldı. 142 Kürt beyi ile birlikte sürgün edildi. 10 Ağustos 1891'de Mekke'de sürgünde öldü. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte sürgünden İstanbul'a gelen oğlu Seyit Abdülkadir, Şeyh Said Efendi ile birlikte idam edildi. 

Mîrlîwa İbram Paşayê Millî, 1908'de İttihatçılara karşı başkaldırdı. Şam'a kadar bütün bir bölgeyi kontrol altına aldı. Osmanlı güçleriyle uzun çatışmalar yaşadı. Çarpışmalar esnasında yaralanan İbrahim Paşa dizanteriye yakalandı ve çok geçmeden yolda öldü. Kevkeb tepelerine gömüldü. Fedaileri daha sonra cenazeyi Suriye'ye götürerek Faya'ya gömdü. İbrahim Paşa'nın öldüğüne inanmayan İstanbul hükümeti bir heyet gönderterek mezarı açtırdı ve cesedini bulunduğu yerden alarak kaybettirdi. 

Şeyh Abdulselam Barzanî, İstanbul hükümetine bir telgrafla Kürt haklarını talep ettiği 7 maddelik bir liste gönderdi. Talepleri karşılanmadığı gibi idama mahkum edildi. 1914'te Barzan'da başlattığı başkaldırı Bitlis'ten Süleymaniye'ye kadar büyük bir alanda etkili oldu. 1914'ün sonunda sonunda asıldı. 


Şêx Mahmudê BerzencîŞeyh Mahmudê Berzencî daha 1908'de babası Şeyh Saidê Berzencî ile birlikte Osmanlı'ya başkaldırdı. Ailesiyle birlikte sürgün edildi. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'ya Irak cephesinde yardım etti. 1918'te Wilson'a gönderdiği mektupta Bağımsız Kürdistan'ın Kürtlerin hakkı olduğunu vurguladı ve yardım talep etti. 1919'da bütün Güney Kürdistan'ı ele geçirdi ve savaşarak yendiği İngilizler tarafından Kürdistan yöneticisi olarak resmen tanındıysa da İngiliz ve Irak güçleriyle amansız bir savaşa girdi. Britanya bayrağını indirerek yerine Kürdistan bayrağını astığı gerekçesiyle gıyabında idama mahkum edildi. İngiliz uçaklarının vurduğu Süleymaniye, Qeladizê ve diğer Kürt şehirlerinde büyük kayıplar verdi. İngilizler tarafından yaralı olarak ele geçirildi ve Hindistan'a sürüldü. Tekrar Kürdistan'a dönerek İngilizlere karşı savaştı. Başkaldırısı 1933 yılına kadar sürdü ve mahkum edildi. Ev hapsindeyken öldü. 
Alîşan Bey, 1921'de Koçgirî'de Türk devletine karşı başkaldırdı. Uzun çarpışmalardan sonra tutuklandı ve isyanda aktif olarak görev almış 95 kişiyle birlikte idama mahkum edildi. TBM bu kararı daha sonra bozarak bu kişileri af ettiğini ilan etti. Kısa süren bir hapisten sonra Alişan Bey, 14 Mart 1924’te İmranlı’daki evinde bombalı bir saldırıyla öldürüldü ve cesedinden geriye küçük parçalar kaldı. 


Şeyh Said Efendi, başkaldırdığı bölgenin büyük bir kısmını ele geçirmesine rağmen başarısız oldu ve 1925'te 47 arkadaşıyla birlikte idam edildi. Mezarının nerede olduğu halen bilinmemektedir. 

Azadi'nin kurucusu Miralay Xalid Begê Cibrî, 1925 Kürt isyanının akıl hocasıydı. Bir ihbar üzerine tutuklandığında Kürt aşiretlernin gelip onu kurtarmasını bekledi ama gelen olmadı. Kurşuna dizildi. 






Seyit rıza dersim
Seyîd Rizoyê Dersimî, 1937-38 olaylarındaki kanlı çatışmalardan sonra barış görüşmeleri yapmak üzere Erzincan'a çağrıldı. 5 Eylül 1937'de 72 Dersimli ile birlikte tutuklandı. 5-13 Eylül 1937'de Elazığ’a götürülüp askeri mahkemede yargılandı ve yaşı idama uygun olmadığı için yaşı küçültülerek    idam edildi. Nereye gömüldüğü bilinmemektedir. 



Qazî MihemedQazî Mihemed, 1946'da Kürdistan Cumhuriyeti'ni başkent Mehabad'ta ilan etti. 11 ay dayanabilen ülkesi güçsüzlükten yıkıldı. Rusların verdiği destek sözünü yerine getirmemesi ve İran ile barışmalarının ardından hükümet kabinesindeki arkadaşlarıyla birlikte idam edildi. Vasiyetinde Kürtlere birlik olmalarını öğütledi. Rusya'nın niçin yardım etmediğini soran bir gazeteciye dönemin dışişleri bakanı "biz bir yardım derneği değil bir devletiz, çıkarımız bunu gerektirdi" dedi. 



Dr. Abdurrahman QasimloDr. Abdurrahman Qasimlo, büyük bir akademisyendi. Doğu Avrupa ülkeleri ve Fransa'daki Sorbon Üniversitesi'nde Ekonomi dersleri veriyordu. İran'da Şah'ın devrilme ihtimalinin ortaya çıkması üzerine ülkesine döndü ve halk devriminin olması için çalışmalarda bulundu. Devrim sonrası Kürdistan için statü talep edince Humeyni tarafından devlet televizyonunda "şeytan" ilan edildi. Kürdistan dağlarına çekildi ve binlerce peşmergeyle İran'a karşı savaştı. Dağlarda kazandığı zaferler sonunda İran devleti onunla görüşmek istediğini bildirdi. Sosyalist Enternasyonal toplantısı için gittiği Avusturya'nın Viyana şehrinde 13 Temmuz 1989'da müzakere masasında katledildi. 

Yüzlerce Kürt kahramanının sonu benzer şekilde sonuçlandı. Ya devlete güç yetiremediler, ya devlet tarafından kandırıldılar, ya ihanete uğradılar ya da uğruna ölümü göze aldıkları Kürtler onlara yeterince sahip çıkmadı. 

Şimdi bir daha okuyun. 


öcalan portre
Abdullah Öcalan, 1978'de ayaklanmaya öncülük ederek PKK'yi kurdu. Ahmedê Xanî'nin türbesinde bir gece uyuduktan sonra başkaldırıya karar verdi. 1984'te Türk devletine karşı silahlı olarak son Kürt isyanının fitilini ateşledi. Türk güçlerine saldırılan yerlerden ilki Bedirxan Bey'in Kürdistan bayrağını düşürdüğü Eruh'tu. Başlattığı isyan bütün Kuzey Kürdistan coğrafyasını sardı. Kürt şehirlerinden binlerce genç etrafında birikerek büyük bir gerilla ordusu kurdu. Türkiye'de Kürtlerin siyasal parti kurabilme gücü elde etmesini sağladı. Kürdistan'ın kimi bölgelerinden Türk devletini tamamen temizledi. Filistin, Lübnan, Suriye ve Qandil'de büyük askeri kamplar kurdurttu. 1998'de Türkiye'nin baskısı sonucu karargahından çıkmak zorunda kaldı ve Avrupa'ya gitti. Burada destek ziyaretlerinde bulunduysa da bu girişimi sonuçsuz kaldı. 15 Şubat 1999'da uluslararası bir operasyonla tutuklandı ve Türkiye'ye teslim edildi. Yakalandığı dönemde biri 11 yaşında Zehra Çelik adlı bir çocuk olmak üzere 63 Kürt kendisini yaktı. Cezaevinden PKK'yi yönetmeye devam etti. Savaş ortamının durulması ve Kürtlerle devlet arasında bir barış sağlanması için elinden geleni yaptı. Zorla saçları kazıtıldı ve cezaevinin şartlarından dolayı boğazındaki yanmalardan dolayı sık sık Adalet Bakanlığı'na başvurdu. Dönem dönem cezaevinden devletle müzakerelere başladığını ve kimi mutabakatlarda bulunduklarını ilan etti. PKK ile Türk devlet yetkilileri onun gösterdiği yol üzerine Oslo'da bir araya geldi fakat görüşmeler beklendiği gibi gitmedi. Görüşme kayıtları basına yansıdı. 

Buradan işgal edilmiş halkıma şunu müjdelerim ki artık Mir Mihemedê Kor'u köpeklere yem edemeyecekler; Xan Mehmûd'u ve karısını kürek cezasına çarptıramayacaklar; Bedirxan Bey ve Şeyh Ubeydullah'lar sürgünde ölmeyecek; Yezdan Şêr açlıktan öldürülemeyecek; İbrahim Paşa'nın cenazesi mezarsız kalamayacak; Alî Şan Bey bombayla parçalanamayacak; Şeyh Said'i asamayacaklar; Seyid Rizo'nun ülkesini Kerbela'ya çeviremeyecekler; Qazi Muhammed halkını kurtarmak için bir devletin yardımını beklemek zorunda kalamayacak; Qasimlo'yu görüşme masasında vuramayacaklar. 

Ve ey "Siz bugün beni asıyorsunuz oysa benim arkamda koca bir Kürt milleti var, torunlarımız da intikamımızı alacaklardır” diyen Xalid Begê Cibrî, mîrim, Kürdistan'ın güzel kahramanı, sana müjdeler olsun ki o beklediğin Kürtler geldiler ve seni o müfrezenin elinden kurtaracaklar. Çünkü artık değil liderlerini, bir Kürt kedisini bile düşmanlarına teslim etmeyecek kadar akıllarını başlarına aldılar. 


İBRAHİM HALİL BARAN...


Bu Yazıyı Twitter'da Paylaşmak için Kısa Link: http://bit.ly/isyanlar

destana kawa hesinkar

Demirci Kawa Efsanesi:


Bundan çok eski zamanlar öncesinde, daha yeryüzünde kimsenin olmadığı dönemlerde Zervan isimli tanrının iki oğlu olmuştur. Birinin adı Hürmüzdür, bereket ve ışık saçan anlamına gelmektedir. Diğerininki ise Ehrimandır, kötülük ve kıtlık saçan anlamındadır. Ahura Mazda’nın kutsadığı topraklarda Hürmüz hep iyinin ve uygarlığın temsilcisi, Ehriman da onun karşıtı olmuştur.
Hürmüz, dünyada kendisini temsil etmesi için Zerdüşt’ü gönderir ve yüreğini sevgi ile doldurur. Zerdüşt ise buna karşılık oğullarını ve kızlarını Hürmüz’e hediye eder. Ehriman bu durumu kıskanır ve yüzyıllar boyunca sürecek olan iyilerle savaşına başlar. Tüm iyilere, Zerdüşt’ün soyuna ve iyiliklere Medya (Kuzeybatı İran) coğrafyasındaki yaşamı çekilmez bir duruma getirir. Ehriman bazen gökten ateşler yağdırır bazen fırtınalar koparır ve iyiliğe ve iyilere hep zulm eder. En sonunda da içindeki nefreti ve kötülük zehrini zalim Kral Dehak’ın beynine akıtır ve onu bir bela olarak İran halkının üzerine salar. Dehak’ın bildiği tek şey kötülük etmektir. Zalim Dehak halkının kanını emerken beynindeki zehir bir ura dönüşür ve onu ölümcül bir hastalığın pençesine düşürür. Dehak acılar içinde kıvranarak yataklara düşer ve hastalığına bir türlü çare bulanamaz. Dönemin doktorları acılarının dinmesi ve yarasının kapanması ve hastalığının iyileşmesi için yaraya genç ve çocukların beyinlerinin sürülmesini önerirler. Böylece İran coğrafyasında aylarca hatta yıllarca süren bir katliam başlar; her gün zorla anne babalarından alınan iki gencin kafası kesilip beyinleri merhem olarak Dehak’ın yarasına sürülür. Halk çaresiz ve güçsüz düşmüştür. Gençler katledilirken sıra bir gün daha önce bu şekilde 17 oğlunu kaybetmiş olan Kawa adındaki demircinin en küçük oğluna gelmiştir.
Her gün gençler Dehak'ın askerleri tarafından başları kesilmek üzere götürülürken Kawa'nın aklına başkaldırı fikri gelir ve bu konuyu etrafında güvendiği birkaç kişiye açıklar. Demirci dükkânında demirden savaş malzemeleri olarak Gürz-ü Kember, Kér gibi araçlar yapar ve bir taraftan da başkaldırı için etrafındakileri eğitir .Bu hareket yavaş yavaş yayılmaya başlar. Mart ayının 20'sini 21 'ine bağlayan gece zalim Dehak'a karşı direniş başlar. O gece kralın sarayı direnişçiler tarafından ele geçirilir. Aynı zamanda bu direniş Dehak'ın egemenliğindeki bütün topraklarda devam eder. Direnişçiler kendi aralarında dağlar da ateş yakarak haberleşmekteydiler. Direniş bittiğinde Kawa'nın halk harekâtı Dehak'ı ve yönetimini devirir. Sevinçle dağlara koşan halk bu ateşlerin etrafında oynamaya başlar.
Bir diğer söylentiye göre de Kawa, 20 Mart'ı 21 Mart'a bağlayan gece sabaha kadar demir ocağının başında sabahlar ve oğlunu zalim Dehak’ın katlinden kurtarmak için çareler düşünürken imdadına göğün yedinci katındaki iyiliğin temsilcisi Hürmüz, Ninova'lı Kawa'nın yüreğini sevgi ve umutla doldurur ve bileğine güç, aklına ışık verir. Ona Zalim Dehak'tan kurtuluşun yolunu öğretir. 21 Mart sabahı, gün doğduğunda, Kawa oğlunu kendi eliyle Dehak’a teslim etmek ister ve zulmün ve kötülüğün kalesi olan Dehak'ın sarayına girer. Oğlunu zalim Dehak’ın huzuruna çıkarırken yanında getirdiği çekicini Dehak’ın kafasına vurur. Dehak’ın ölü bedeni Demirci Kawa’nın önüne düştüğü anda kötülüğün alevi Ninowa’da söner. Kısa sürede bütün Ninowa ve bölge halkı isyan eder ve ateşler yakarak saraya yürürler. Zulme karşı isyanı başlatan Kawa, demir ocağında çalışırken giydiği yeşil, sarı, kırmızı önlüğünü isyanın bayrağı, ocağındaki ateşi ise özgürlük meşalesi yapar. Ninowa cayır cayır yanarken meşaleler elden ele dolaşır, dağ başlarında ateşler yakılır ve kurtuluş coşkusu günlerce devam eder. Zalim Dehak’tan kurtulan halklar 21 Mart’ı özgürlüğün, kurtuluşun ve halkların bayramı olarak kutlar. Demirci Kawa; başkaldırı kahramanı, Newroz ise; direniş ve başkaldırı günü olarak tarihe geçer.
ereb şemo dimdim kalesi
Bir Direniş Destanı "Dımdım Kalesi"

Derler ki, atalar onlara bin yıllardan bu yana şu öğüdü salık vermiştir. "Sırtını ya gerçek bir yiğide yaslayacaksın, ya da geçit vermez bir dağa." Ol sebepten ötürüdür ki; o gün bu gündür Kuzey Mezopotamya'nın geçit vermez mekânlarında bu coğrafyanın Kürt, Ermeni, Süryani ve bilcümle sakinleri dağları ve dağlara sırtlarını yasladıkları mekânları 'kale şehirlere' dönüştürerek kendilerini sürdüregelmişler. Dara, Hasankeyf, Mardin,Farqin (Silvan), Amida (Diyarbekir) bugün de yaşayan Mezopotamya coğrafyasının kale şehirleri değil mi? 
İşte Dımdım Kalesi de öyle! Güneş henüz iki boy yükselmişken, kale uzaklardan görünende kayalıkların üzerine yapılmış bir atmaca yuvası gibi. Dört bir etrafı rahatça görünebilsin, kale ve kale halkı saldırılardan rahatlıkla korunabilsin diye, kalenin bir tarafı Dımdım Dağı'na yaslanmış. Ve kalenin üç tarafı da çok yüksek surlarla çevrilmiş. İşte destanlara konu olan Dımdım Kalesi'nin mekânsal boyutu böyle. 
İran Şahı Abbas, bir Ermeni baş mimara dillere destan bir kale yaptırır. Görenin ağzı açıkta kalacak kabilden bir kale olur. Çağırır mimarı huzura Şah, sorar: "Bu kaleden daha iyisini de yapabilir misin?" Yanıtlar Ermeni mimar: "Elbette, zamanım ve imkânım olursa". Şah tahammülsüzdür. Emir verir. "Sabaha vurdurun kellesini." Gece, birinin yardımıyla kaleden kaçan baş mimar işte o kuş uçmaz kervan geçmez sarp yerdeki Dımdım kalesini yapar ve sonra da o kalenin sakini olur ve hep orda kalır. 
Altın peçeli Xano 
Evrensel Yayınları'nın 'Kürt Tarihi ve Kültürü' dizisinin son kitabı Kürtçeden Türkçeye çeviri olarak çıkan Dımdım Kalesi, 17. yüzyılda kale halkı olan Kürtlerin, Osmanlı ve İran ordularına karşı kendilerini koruma amaçlı savaşının tarihi. Kale halkının kendilerine sağladıkları güvenlikli ortamın, refah ve adaletli yönetiminin zalim ve kötü örnek despotların tahammülsüzlüklerine karşı direnişinin tarihi aynı zamanda.
Kitabı okurken ciddi geri dönüşler yaşadım, daha liseli yıllarımdan beri hiç unutamadığım 19. yüzyıl Rus klasiklerinden Çerniçevski'nin Ne Yapmalısını anımsadım. O kitapta çok etkileyici bir kişilik vardı: Rahmetov! O denli etkileyici bir kişilik ki, kitabı okuyan bir dolu beni adem hayatı boyunca Rahmetov gibi olmak istemiş. Ama sonradan Rahmetov'un birçok değişik şahsiyetin özelliklerini üzerinde taşıyan ve ancak romanlarda rastlanabilecek türden bir 'roman kahramanı' olabileceğine kanaat getirilmiş. Dımdım Kalesi'nin bugüne dek süregelen hikâyesini bizlere kadar ulaştıran kahraman da Xanoyà Çengzerîn'de (Altın Pençeli Xano) Rahmetov türü kahramanlardan. Xano, kaleyi Ermeni başmimara yaptırırken, kale inşaatında çalışanlara avuçlarla altın dağıtmış. Ve o günden sonra Dımdım Kalesi'nin Kürt sakinlerinin liderinin adı Xanoye Çengzerîn olarak kalmış.
Bütün kararları divanhanesinde halkıyla ve halkının temsilcileriyle alan ve uygulayan Xano'nun, kararlılığı ve direngenliği bir de boyun eğmemesi nedeniyle hiçbir zaman egemenlerle yıldızı barışmamış. Her yıl bir önceki saldırıyı aratırcasına ya Osmanlı ya da İran ordusu sefer düzenler Dımdım Kalesi'ne. Sonuncu seferde artık kurtuluşun imkanı yoktur. Ve Xanoye Çengzerîn ortak kararla kalenin içindekilerle birlikte intiharına ve imhasına karar verir. "Saçını usturayla kesen, perçemine yanmaz" Kürt atasözünün izinde Dımdım Kalesi ve kale halkı bir destan yaratır. İşte o destandır ki Kürt sözlü kültürüne de malzeme olan ve değişik versiyonlarıyla bugüne dek sürdürülerek gelen. 
MEM U ZİN HİKAYESİ:
Cizre hükümdarlarından Mir Abdullah’ın oğlu Mir Zeynuddin zamanında (854 Hicri, 1451/1451 Miladi) yıllarında olay meydana gelmiştir.
Kürt şairi, bilgini olan Ehmedê Xanî tarafından yazılmış ve 1695 yıllında tamamlanmıştır. Bu bu eserin hangi tarıhte yazılmış olduğu hakkında hiçbir belge yoktur. 1690 yılında yazmaya başladığı söylenmektedir.
Xanî’nin hangi tarihte doğup hangi tarihte vefat ettiği hakkında da kesin bilgiler mevcut değil. Buna rağmen 
Ehmedê Xanî’nin (1651/1652) yılında Hakkârî bölgesinde bulunan Xân köyünde dünyaya geldiği ve ismini buradan aldığı yargısı güçlüdür. Ehmedê Xanî, Kürt edebiyatına can verenlerin başında gelmektedir. Ve Kürt halkına birçok eser armağan etmiştir. Bu eserlenden (şaheseri) olan Mem û Zîn’dir.

Ehmedê Xanî, bu olaydan yaklaşık olarak 240 yıl sonra Cizre’ye gelmiş ve eserini yazmıştır. Bu ölümsüz eser hakkında günümüze kadar onlanca inceleme kitabı ve yüzlerce makale yayınlanmış, konferanslar düzenlenmiş, tartışmalar yapılmıştır. Bir eseri üzerine bunca şey yapılmışken, Ehmedê Xanî’yi anlatmak ve bir kaç sayfaya sığdırmak elbette ki mümkün değildir.

Cizre Beyi, Mir Zeynuddin’in Zîn ve Sitî adlarında iki tane bacısı vardı.

Zîn, beyaz tenli, beyin can ciğeriydi. Bey onu çok severdi. Sitî ise esmer, selvi boylu biriydi. Tacdin, Beyin Divan Vezirinin oğluydu. Hikâyenin ana
kahramanı Mem ise Tacdin’in manevi kardeşi ve dostuydu. Botan bölgesinde baharın müjdecisi olan Mart ayında (21 Mart Newroz), eğlence ve bayram günlerinde çoluk çocuk bütün Cizre halkı kırlara çıkar süslenirlerdi.

İşte böyle bir günde Mem ile Tacdin kendilerine kızlar gibi süs verip ve kıyafet değiştirerek şenliğe katılırlar. Şenlik alanına vardıklarında
erkek kıyafetli iki kişiyi görürler. (onlar Sitî ile Zîn’di) Onları görür görmez ikiside yere düşüp bayıldılar. Sitî ile Zîn bayan kıyafetli iki
erkeği iyice süzerek onlar sezmeden kendi yüzüklerini onların parmaklarına geçirip oradan ayrılırlar. Mem ile Tacdin ayıldıklarında kendilerinin bezgin
ve sersem onlduklarını görürler. Bu esnada Tacdin Mem’in parmağında, üzerinde Zîn yazılı mücevheri fark eder, Tacdin Mem’ın parmağına doğru elini
uzatınca Mem de onun parmağında bulunan pana biçilmez ve üzerinde Sitî yazılmış olan yüzüğü görür. İkiside Sîti ve Zîn’in ne yapmış olduklarını
anlarlar. Sitî ile Zîn dadıları olan Heyzebun’a anlatırlar. Dadıları bir hekim kılığına girerek hasta olan Mem ve Tacdin’in yanına varıp, Sitî
ve Zîn’inde onlar gibi yandığını söyler ve yüzükleri geri ister. Tacdin yüzüğü geri verir. Fakat Mem ’bununla yaşıyorum’ diyerek yüzüğü vermez.
Mem ile Tacdin kalkıp arkadaşlarına durumu anlatırlar. Bunun üzerine Tacdin için Cizre’nin önde gelenleri Cizre Bey’inden Sitî’yi Tacdine isterlerler.
Bey, Tacdin’e Sitî’yi verir. Böylece yedi gün yedi gece düğün yapılır. Aslen Botanlı olmayıp İran’ın bir köyünden (Merguverli) olan Beko, Bey’in kapıcısıdır.
Tacdin Beko’yu hiç sevmez. Bey’e kaç sefer bu adamın kapıcılığa layık olmadığı söyler fakat bey: ’değirmenimiz onunla dönüyor. Köpekler de
kapıcıdırlar’ der. Beko, Bey’in Zîn’i Mem’e vermemesi için ’Efendim, Tacdin kendi tarafından Zîn’i Mem’e vermiş.’ Bunun üzerine kızan Bey,
’and içerim ki; Zîn’i eş olarak Mem’e vermeyeceğim’ der. Bey’in ava çıktığı bir günde Mem Zîn’i görmek için bahçeye girer. Mem’i gören Zîn birden yıkılıverir
yere. Bu sırada Mem onu görmez gül ve reyhanları seyrederek şöyle der]

’Ey gul! Eger tu nazenînî, / ’Ey gül! Gerçi sen de nazeninsin,
Kengê tu ji rengê ruyê Zîn’î / Sen nerde, Zin’in yüzünün rengi nerde?
Ey sınbıl! Eger heyî tu xweş bû, / Ey sünbül! Gerçi senin güzel kokan var,
Reyhan ji te bûyîne sîyehrû, / Reyhan senin için kara yüzlü olmuş.
Hun ne ji mîsalê zilfe yarin / Fakat siz yarimin zülfine benzemezsiniz.
Hun her du fızûl û he zekarın / İkiniz de arsız ve herzecisiniz.
Ey bılbıl! Eger tu ehlê halî / Ey bülbül! Gerçi sen de aşk adamısın,
Perwanyê şem’ê werdê alî, / Kırmızı gül mumunun pervanesisin.
Zîn’a me ji sorgula te geştir / Benim Zîn’im senin kırımızı gülünden daha şendir.
Bext’ê me ji talıê te reştir’ / Benim bahtım da senin talihinden daha karadır.’

Mem bunu söyledikten sonra Zîn’i görür ve oda orada bayılır. Ava giden Bey, avdan dönünce Mem’i bir abaya sarılmış bir şekilde bahçede görür. Mem
’Beyim, biliyorsunuz ben hastayım canım sıkıldı gezeyim derken sonra kendimi burda buldum’der. Bey’in yanında bulunan Tacdin abanın altında
Zîn’in saçlarını görür, durumu anlayan Tacdin Bey’i ikna ederek divana doğru götürür. Daha sonra eve gidip Sitî ve çocuğunu evden çıkararak,
evi ateşe verir. Böylece Mem ile Zîn’in kurtuluşu için Tacdin evini feda eder. Emsali görünmemiş bir dostluk örneğini sergiler. Beko’nun oyunlarıyla
beyle satranç oynamaya ikna edilen Mem başlangıçta ilk üç oyunu alır. Beko Mem’in iyi oynadığını görünce Mem’in yönünü Zîn’e doğru çevirir. Zîn’i görüp
hayallere dalan Mem, Bey’e yenilir. Sevgilisinin Zîn olduğunu öğrenen bey Mem’in zindana atar. Bir seneye yakın zindanda kalan Mem, Zîn’in hasretine dayanamayıp
ölür. Mem’in cenazesinin kaldırıldığı esnada Tacdin Beko’yu görüp öldürür.


Beko’nun öldüğünü gören Zîn, bakın hakkında ne düşünüyor:

’Ey şah û wezirê izz-û temkin! / ’Ey izz ve temkinli şah ve vezir!
Ez hêvî dikim ne kin înadê / Rica ediyorum inatetmeyiniz,
Der heqqê vi menbeê fesadê / Bu fesat kaynağı hakkında.
Lewra ku xwedanê ins û canan / Çünkü insanlar ve cinlerin Allahın,
Wi xaliqe erd û asimanan, / Yer ve göklerin yaratıcısı,
Roja ewî hubbe da hebîban / Sevgiyi, sevgilileri verdiği gün,
Hıngê ewî buxzê da raqiban / O zaman buğzu da rakiblere verdi.
... / ...
Em sorgulin, ew jibo me xare / Biz kırmızı gülüz, o bizim için dikendir
Em gencîn û ew jibo me mare / Biz hazineyiz o bizim için yılandır.
Gul hıfz-ı di bin bi nûkê xaran / Güller dikenlerin gagasıyla korunur,
Gencîne xwedan di bin bi maran / Hazinelerde yılanlarla beslenir.
... ...
Ger ew ne bûya di nêv me hail / Eğer o olmasaydı aramızda engel,
Işqa me di bû betal û zail’ / Aşkımız da buzulur ve zail olurdu.’

Nasıl ki bir gülü diken, hazineyi de yılan koruyorsa, bizim de bekçimiz (köpeğimiz) Beko olacaktır. Diyen Zîn, Mem’in mezarının
başında devamlı ağlayarak şöyle der:

’Ey vücudumun ve canımın mülkümün sahibi,
Ben bahçeyim, sen de bahçıvan
Senin bahçen sahipsizdir
Sen olamazsan onlar neye yarar
Kaşlar, gözler, zülüfler neyedir.
Zülfümü tel tel çekeyim
Sonra yarim sen beni belki değişik görürsün
En iyi hepsi yerinde kalsın
Hakk’a emanetim teslim ediyim.’
Şahmaran Hikayesi

İşte Şahêmaran’ın hikâyesi: “Günün birinde bir memlekette dul bir kadın üç çocuğu ile yaşıyorlardı. Dul kadın ve çocukları geçimlerini bir kaç keçiden elde ettikleri et ve sütle sağlıyorlardı. Yaşlı kadın her gün keçilerini oğlu Cihan ile dağa otlatmaya götürüyor, dağda geçimlerini sağlamak için çeşitli otlar ve yakacak odunları topluyorlardı. Cihan’ın annesi ile günleri böyle geçiyordu. Annesinin yanında olmadığı günlerde Cihan keçilerini yaşıtları olan arkadaşları ile birlikte otlatmaya götürüyordu. Ailenin bu bir kaç keçinin dışında ne bir gelir kaynağı, nede çalışanı vardı. Cihan evin tek erkeği ve tek çalışanı olduğundan çok seviliyordu. Günün birinde Cihan yine tek başına, keçilerini önüne katarak otlatmaya götürmüştü. Baharın sıcaklığına yorgunlukta eklenince Cihan kendisini bir ağacın gölgesine atmış uzanıyordu. Biraz dinlemek için başının altına ekmek torbasını koymuştu. Kimi zaman gözlerini kapatıyor, kimi zamanda başını kaldırıp keçilerine bakıyordu. Ayıklık ve uyuma arasında geçirdiği zaman diliminde etrafına baktığı bir anda gözleri bir deliğe giren bal arısına takılmıştı. Yerinden kalkan Cihan, eline aldığı bir çubukla bal arasının girdiği deliği eşelemeye başlamıştı. Biraz kazıldıktan sonra arı girdiği delikten çıkarak uçup gitmiş, deliğin gerisinde kocaman yuvarlak bir taş ortaya çıkmıştı. Cihan, deliğin girişindeki balı yemek bakracına doldurduktan sonra taşı çıkarmaya gücü yetmeyince ertesi gün taşı çıkarmak için sevdiği iki çoban arkadaşına haber vermeye karar kılarak evin yolunu tutmuştu. Cihan gördüklerini iki çoban arkadaşına anlatır ve ertesi gün taşı kaldırmak için onlarla birlikte deliğin bulunduğu yere gelirler. Üç arkadaş taşı kaldırdıklarında bal dolu bir oyuk ile karşılaşırlar. Taşın üzerinde olduğu oyuk kazıldıkça büyüyerek kuyu halini alır, bal alındıkça kuyu derinleşir, ancak bal bitmiyo. İşbölümü çerçevesinde Cihan kuyuya inerek balı kovalara dolduracak, diğer iki arkadaşı ise dışarıda küp veya kaplara dolduracaktı. Her günün sonunda da çıkan bal üçe bölünecekti. O güne kadar çocukluk arkadaşları ile bir sorun yaşamayan Cihan onlara güvenerek kuyudan altın sarısı ve güzel balı kovalara doldurmaya başlar, diğer arkadaşları da dışarıdaki işleri yaparlar. Yemek vakti geldiğinde arkadaşları Cihan’a kova ile yemeğini sarkıtırlar. Bal belki de o güne kadar yörede görülmüş en iyi bal olduğu için müşterisi çok olacaktı. Günlerce kuyudan çıkarılan bal, pazara götürülüp satılır. Cihan anne ve kız kardeşlerine artık çalışmalarına gerek olmadığını, getirdiği balı satarak geçimlerini sağlayabileceğini söyler. Bal çıkarma işlemi uzun bir süre devam eder. Kuyu derinleştiği için Cihan arkadaşlarına “Her gün dışarı çıkmama gerek yok. Bana günlük ekmeğimi kuyuya indirin, ben içerde balı doldururum. Bal bitince de dışarı çıkarım” der. Çalışmalar günlerce sürer. Çıkarılan balın fazlalaşması üç arkadaşın daha fazla kazanması demekti. O güne kadar birbirlerine sadık kalan ve birbirlerini seven üç arkadaşın arasında bu servet bir ihanete neden olacak mıydı? Çok değil birkaç gün sonra Cihan kuyudan çıkmak için ip istediğinde belli bu durum anlaşılacaktı. Çıkarma işi günlerce sürdükten sonra bal bitmiş, kuyu da boşalır. Son bal kovanını da dolduran Cihan çıkması için arkadaşlarından ipi sarkıtmalarını ister. Ancak dışarıdaki iki arkadaşı onun da payına göz koydukları için onu içerde bırakmaya karar vermişlerdir. Ona ihanet eden arkadaşları kuyunun ağzını yuvarlak taş ile kapatıp giderler. Onu soran anne ve kardeşlerine ‘kayboldu’ diyerek bal payını satıp aralarında bölüşürler. Annesine verilen bir miktar para sevindirse de Cihan’ın kaybolmasına kahrolur. Üç arkadaşın arasına ihanetin bulaşmasına neden olan şey tıpkı tarihte olduğu gibi her türlü kötülüğün kaynağındaki para olur. Üç arkadaşın çocukluk hayallerine ve temiz duygularına artık kötülük bulaşmıştır. Cihan’ın kuyudan çıkmak için bağırma ve çığlıklarını ise kimse duymayacaktır. Oğlunu kaybeden annesi ağlayarak kendisini döve dursun, ağzı kapanan kuyunun içinde çaresiz olarak oturan Cihan düşüncelere dalar. Bu düşünceler içinde gecenin hangi saatinde uyuduğundan habersiz, kuyunun ağzından gözüne sızan güneş ışını ile uyandığında günün hangi saati olduğunu anlayamaz. Günlerini anne ve kız kardeşlerini düşünerek geçirdiği için kaç gündür kuyuda olduğunu bile unutmuştur. Düşüncelere daldığı bir anda bir akrebin yuvasından çıktığını gördüğünde dedesinin ‘akrepler yer üstüne yakın yuva yaparlar’ sözü aklına gelir. Etrafta bulduğu bir çubuk ile akrep yuvasını kazımaya başlar. Akrep yuvasındaki deliği eşeledikçe büyür. Açılan deliğe başını koyup etrafına bakmaya çalışan Cihan’ın ayakları altındaki toprak kayar ve bir dehlizden yuvarlanarak yerin yedi kat altına düşer. Düşme ve çarpmanın etkisiyle bir süre kendisine gelemeyen Cihan gözlerini açıp etrafına baktığında her tarafın pırıl pırıl parıldayan altınlarla kaplı, her türlü güzelliğin ve her çeşit sebze ve meyvenin olduğu bir yerde olduğu görür. 
Şahemaran

Bu muhteşem dünyanın içinde etrafında yılanlardan başka bir canlı yoktur. Bu manzara karşısında hem şaşırır, hem de korkmaya başlar. Cihan’ın yanına yanaşan iki büyük yılan, onu kocaman büyük bir salona götürürler. Salonun her tarafı pırıl pırıl altınlarla kaplı, salonun ortasında da altından bir koltuğun üzerinde beline kadar yılan, belden yukarısı ise insan olan bir kadın oturur. Kadının güzelliği Cihanı büyüler. Yarı insan yarı yılan kadının, başındaki altın taç yılanbaşlarıyla süslüdür. Salonun etrafında da farklı farklı yılanlar vardır. Altın koltukta oturan yarı yılan yarı kadın kendisini yılanların Şahı olarak tanıtarak Cihan’ı da tanıdığını ve karşılaştığı ihanet hikâyesini bildiğini söyledikten sonra ‘Korkmana gerek yok. Ben burada olduğum sürece yılanlar ne sana ne de diğer insanlara bir şey yapmaz. Tacımdaki yılanlar da beynime bağlıdır’ der. Cihan’ın başından geçenleri sanki kendisi yaşamış gibi ona anlatır. Cihan bu ilginç manzara karşısında şaşkına döner, neredeyse dilini yutar. Şahêmaran Cihan’a ‘bir süre yanımızda kaldıktan sonra benden bir istekte bulunacaksın, isteğin ne ise yerine getireceğim’ der. Şahmaran Cihan’dan bir süre yanlarında kalmasını ister, çünkü Cihan’ı sevmiştir. Gel zaman git zaman Cihan büyür ve bir delikanlıya dönüşür. Cihan Şahmaran’dan istekte bulunmanın zamanının geldiğini düşünür ve yanına gidip, ‘her ne kadar seni sevsem de annem ve iki kız kardeşimi de özlüyorum. Onlara bakacak kimseleri yoktur. Senden isteğim beni onların yanına göndermendir’ der. Şahmaran Cihan’ı sevdiğinden dolayı göndermek istemese de onu kırmak istemez. Ona ‘Seni göndereceğim. Ama biliyorum, seni göndersem ölümüm senin elinden olacak, beni öldürteceksin” cevabını verir. Cihan, ‘benim ölümüme de mal olsa seni asla ele vermeyeceğim’ sözünü verir. Şahmaran Cihan’a ‘Senin bilmediğini biliyorum. 
Şahêmaran foto

Senin gidişin benim ölümümdür. Ancak senin isteğin gitmekse seni göndereceğim’ der. Cihan sözünde ısrarcı olsa da Şahmaran’ın her şeyi bilip gördüğünü de bilmemektedir. Aralarındaki bu konuşmadan sonra Şahmaran; ‘Seni göndermeden önce sana bazı şeyler anlatacağım” der: “Yüksek yaylaları olan bir ülke vardır. O yaylaların üstünde de yüksek bir dağ vardır. O ülkenin halkı her yıl yaylalara geliyor. Yılda bir gün halk pınarın başına gelip eğlendikten sonra kâselere süt doldurup bırakıyorlar. Halk gittikten sonra da tüm yılanlar gidip o kâselerden süt içip geri geliyoruz. Bize adanmış olan o gün bende oraya gelmiş olacağım. Bunu bilmeni istedim.” Sonra, Cihan’ın istediğini yerine getirmek için yılanlara talimat verir. Yılanlar onu yerin yedi kat altından yeryüzüne çıkararak bırakırlar. Cihan uzun bir aradan sonra köyüne döndüğünde kız kardeşlerinin büyüdüğünü, annesinin de keder ve ağlamaktan gözlerinin kör olduğunu, ona ihanet eden iki arkadaşının da baldan kazandıkları paralar ile zengin olup ticareti geliştirdiklerini görür. Annesinin yanına gittiğinde annesi Cihan’ın kokusunu alarak onu tanır ve sevinçten gözleri açılır. Annesi Cihan’ın büyümüş ve güzel bir genç olduğunu görür. Cihan köyde annesi ve kız kardeşleri ile bir süre yaşar. Eski arkadaşları ise Cihan’a yaptıkları ihanetten dolayı mahcup olup, pişman olsalar da Cihan artık onları af ettiğini ve onlardan bir şey talep etmediğini söyler. Cihan köyüne döndükten sonra ülkede kralın hastalandığı duyulur. Ülkede ne kadar hekim varsa çağrılır. Kralı iyileştirmek için tüm hekimler çağrılır. Kralın hastalığına çare bulamayanların kafası kesilir. Geriye tek bir hekim kalır. Kral onu da çağırır ve hastalığına çare bulmasını ister. Diğer hekimler birçok ilacı denediklerinden hekim ona tek bir seçenek sunar. Kral’a ‘Senin ilacın Şahmaran’dır. Etini pişirip yersen iyileşirsin. Onun dışında senin hastalığına çare olacak ilaç yoktur’ der. Kral ‘Peki Şahmaran’ı nerede bulabilirim’ diye sorar. Hekim Kral’a ‘Senin ülkende Şahmaran’ı gören biri var. Görenin sırtında Şahmaran işareti vardır. Büyük bir hamam kuralım ve ülkedeki tüm erkekleri getirtip bu hamamda yıkanmaları için üstlerini çıkarmalarını isteyelim. Sırtındaki işaretten Şahmaran’ı göreni tanırız’ şeklinde öneride bulunur.  Bunun üzerine ülkedeki tüm erkeklerin kralın hamamında yıkanmaları için ferman çıkarılır. Gelen erkeklerin tümü elbiselerini çıkarırken Kral ve hekim tarafından vücutlarında Şahmaran işareti aranır. Ülkede ne kadar erkek varsa hepsi kralın hamamında yıkanır, ancak aradıkları işaret hiçbirinde bulunmaz. Çünkü Şahmaran’ı o güne kadar gören olmamıştır. ‘Geriye kim kaldı’ diye sorup soruşturulur. Padişahın vezirleri bir yerde yaşlı bir kadının oğlunun kaldığını, bir süre öncesine kadar kayıp olduğunu, bir süre önce eve geldiğini söyler. Bunun üzerine hamamda yıkanması için Cihan da çağrılır. Cihan sırtındaki Şahmaran’ın işaretinden habersizdir. Kralın fermanı üzerine saraya gider. Üstünü çıkardığında sırtında iki kürek kemiği arasında altın renginde Şahmaran’ın işareti ortaya çıkar. Hekim “aradığımız adam bu” diye haykırır. O zaman Kral Cihan’ı tutuklamaları için muhafızlara talimat verir. Cihan’a Şahmaran’ı nerede gördüğünü söylemesi için işkence yapılır. Cihan Şahmaran’a ‘kellemde giderse sana ihanet etmem’ diye söz vermiştir.
Şahêmaran resim

Cihan sözünü tutar ve Şahmaran’a ilişkin tek bir söz söylemez. Cihan’dan hiçbir şey öğrenemeyen padişah Cihan’ın annesini ve kız kardeşlerini getirtir. Cihan’ı Şahmaran’ın yerini söylemezse ailesini öldürmekle tehdit eder. Bunun üzerine Cihan ağlayarak Şahmaran’ı gördüğünü itiraf eder. Ülkenin yüksek yaylalarında bahar yeşerip, çiçekler açtığında yılda bir yaylacıların bir pınar başına koydukları süt kâselerini içmek için yılanların yer altından çıktığını anlatan Cihan, Şahmaran’ında ancak o zaman ortaya çıkacağını söyler. Cihan Şahmaran’ın dediği gibi ona ihanet etmiş, ölümüne neden olacak tüm bilgileri padişaha vermiştir. Padişah Cihan’ın anlattıkları üzerine hazırlıklarını yapmış Şahmaran’ın görüneceği günün gelmesini beklemeye başlamıştır. Sonunda padişahın beklediği gün gelir. Padişah yanında hekimi ve muhafızları ile birlikte Şahmaran’ı yakalayacağı yere gider ve süt kâselerinin bırakıldığı pınarın başında pusu atar. O gün yaylaya çıkanlar yine pınar başında toplanır. Eğlenir, dualarını da yaptıktan sonra, süt kâselerini pınarın başında bırakarak orayı terk ederler. Halk gittikten sonra her yıl olduğu gibi yine tüm yılanlar adanmış sütlerini içmek için birer birer yeraltından çıkarak süt kâselerinden birini içip geri yuvalarına dönerler. Bu şekilde gün yarılanır. Şahmaran’ın geleceği yerde padişah pusuda bekliyordur. Padişah yarı yılan, yarı kadın Şahmaran’ın da iki büyük yılanın sırtının üzerinde sütü içmek için pınarın başına geldiğini görür. Şahmaran atılan pusuda esir düşmüştür, her ne kadar bağırıp feryat etse de bir işe yaramaz. O artık tutsak edilmiş, zincirlere vurulmuştur. Şahmaran, Cihan’a dönüp dayanamayarak “beni ele vereceğini biliyordum. Ancak beni götürmeden önce bırakın yılanlara bir şey söyleyeyim” der. Ve Şahmaran insanlar ile yılanlar arasında sonsuza kadar bir düşmanlığının olmaması için “şimdi bir savaşa girişmeyin. Ben gidiyorum, ama haftanın dokuzuncu gününde geri döneceğim. Ben o zaman geldiğimde insanlara karşı savaş başlatacağız. O güne kadar yılanlar yer altından çıkıp dünyanın her yanına dağılmalıdır. Ben gelinceye kadar her biriniz dünyanın bir yerinde olmalısınız” der. Şahmaran bu şekilde esaretinden dolayı insanlara savaş açmaya hazırlanan yılanları engeller. Yılanlar ancak Şahmaran’ın talimatı ile yer altından çıkarak dünyanın her tarafına dağılmaya başlarlar. Padişah esir aldığı Şahmaran’ı alır götürür. Hekimin öğütleri üzerine bir kurban gibi kesilen Şahmaran kafa, gövde ve kuyruk kısmı olmak üzere üç parçaya ayrılır. Her parçası da farklı bir tencerede kaynatılır. Hekim kafanın olduğu tencereyi kendisine, gövdeyi Cihan’a, kuyruk kısmını da Krala ayırır. Kafa kısmından yiyen hekim tüm canlı ve bitkilerin dilinden anlamaya başlar ve olacak olayları öncesinden görmeye başlar. Gövde kısmını kralın baskısı ile yiyen Cihan’a birşey olmaz ama dostu ve sevdiğine ihanet edip onu ele verdiği için vicdan azabı ile yaşamaya başlar. Yılan zehrinin toplandığı kuyruk kısmının bulunduğu tencereden yiyen padişah ise ölür. Hikaye de bu şekilde son bulur.